İbrahim Balta - Aksiyon , Sayı: 294 - 22.07.2000
YÖK öyle.. burası Çankaya ! “Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, görev süreleri 6 Ağustos 2000 tarihinde sona erecek olan 22 üniversite rektörlüğü için Yükseköğretim Genel Kurulu’nca belirlenen aday listesini, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı’na iade etmiştir.” | |
17 Temmuz günü akşama doğru Cumhurbaşkanlığı Basın Merkezi’nden yapılan bu tek cümlelik yazılı açıklama gündeme bomba gibi düştü. Ertesi gün yürütme kurulunu toplayan YÖK Başkanı Kemal Gürüz, cumhurbaşkanının kendilerine ulaşan yazısı üzerine listeyi yeniden görüşmek üzere YÖK Genel Kurulu’nun 21 Temmuz’da toplanacağını açıkladı.
Öğretim üyelerini kabul ederek cumhurbaşkanının rahatsızlığını dışa vurduğu, Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Akit Gazetesi’ne, odalara, sendikalara, siyasilere kadar herkesin eleştirdiği, tüm basının gündeminden haberler ve ilanlarla düşmeyen YÖK listesi sonunda Çankaya Köşkü’nden döndü. Ardından YÖK’e tepkinin yerini Sezer’e tebrikler aldı. Zaten bugüne kadar Türk basını topluca hangi konunun üzerine gittiyse sonuç aldı.
Cumhurbaşkanı Sezer, 7 Temmuz günü YÖK’ten çıkan 1 oy alanın 449 oy alanı yarış dışı bıraktığı 22 üniversitenin tartışmalı rektör adayları listesini 10 gün beklettikten sonra aynen iade etti. Köşk’ten yapılan bu açıklamayı herkes özlemle bekliyordu. Ama kimse iadenin olacağına pek ihtimal vermiyordu. Zira iade ne YÖK tarihinde vakiydi ne de Köşk tarihinde.
İlklerin cumhurbaşkanı Sezer
Hukukta da bu konu hiç düşünülmemişti. Kanunlar cumhurbaşkanına ne imza mecburiyeti getiriyor, ne de iade hakkıyla ilgili yazılı bir hüküm içeriyor. Anayasa Mahkemesi Başkanlığından Köşk’e çıkan Sezer burada ‘hukukta boşluğun bulunduğu alanları takdir yetkisi doldurur’ ilkesini çalıştırdı. Ve takdir yetkisini sağcısı solcusuyla herkesin ittifak ettiği demokrasinin gereği olan iadeden yana kullandı. Kamuoyundan istisnasız “Eline sağlık, minnetarız, sevinçliyiz, doğru olanı yaptı, Sezer’den beklenen buydu” sesleri yükseldi. Elediği adayları suçlayan YÖK’ün Başkanı Gürüz sustu.
Gürüz’ün susmaktan başka da pek şansı yoktu. Bugüne kadar cumhurbaşkanları YÖK başkan ve üyelerini atama yetkisini kullandılar. Ancak görevden alma yetkisini kullanmadılar. Sezer kararlıydı. YÖK eski listede direnirse başkan Gürüz’ü istediği anda değiştirme yetkisini kullanabilir ve üniversitedeki oy sıralamasını bozmayan yeni listeyi atayacağı yeni başkandan alırdı. İadeden sonra YÖK’e ya Sezer’in istediği gibi listeyi yeniden düzenlemek ya da istifa etmek kalıyor. İlk listede direnmek ‘görevden siz alın’ anlamına geliyor. Listeyi düzeltirse ilk listenin haksızlığını YÖK de kabullenmiş olacak.
Tam demokrasiye kapı açtı
YÖK’ün ilk listeyi demokrasiyle alay eder tarzda hazırlaması Sezer’e oy sıralamasına tam riayet eden yeni bir liste için aynen iade imkânı tanıdı. Sezer böylece doğal olarak üniversitelerde ilk 3’e giren adayların sıralamasının değiştirilmeden önüne getirilmesini istemiş oldu.
Artık bu saatten sonra ne YÖK ne de Sezer üniversitelerdeki birincileri rektör atamanın dışında kendilerine başkaca bir yol bırakmadılar. Bundan sonra birincilerin dışındaki atamalar tartışmaları eskisinden daha da fazla alevlendirecek boyuta dönüştü. YÖK’ün başlangıçtaki hatalı tutumu ayırım yapmadan bütün birincilerin rektörlüğe atanmasını gündeme getirdi.
9 Eylül Üniversitesi’nden 8 arkadaşıyla birlikte 13 Temmuz günü Sezer’i makamında ziyaret eden öğretim üyelerinden Prof. Taner Çamsarı, iadenin birincilerin rektör atanması anlamına geldiğinin aşikar olduğunu söylüyor. Prof. Çamsarı, İzmir’de cübbelerini yere attıkları YÖK’ü protesto gösterisinin ardından cumhurbaşkanından randevu isterken pek umutlu olmadıklarını vurguluyor. “Ancak randevu talebimize bir günde cevap verince Sezer’in de YÖK listesinden rahatsız olduğunu anladık” diyen Prof. Çamsarı, sonucun alınmasında sağdan soldan bütün basının YÖK’ün hatasının üzerine gitmesinin de etkili olduğunu dile getiriyor.
Gürüz, “Bana birşey olmaz” diyordu
Oy sıralı listelerini YÖK’ün alt üst etmesine alışık üniversitelerde bütün gözler Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in üzerindeydi. 22 üniversitedeki rektörlük atamaları Sezer’in kapsamlı ilk icraatı, sürekli demokrasi ve hukuka vurgu yapan sözlerini hayata geçirip geçiremeyeceğinin de ilk sınavı olacaktı. Aslında Sezer göreve geldiği ilk günlerde Isparta Süleyman Demirel ve Galatasaray üniversitelerine en çok oyu alan adayları rektör atayarak, demokrasiyi işleteceği mesajını vermişti.
YÖK Başkanı Kemal Gürüz bu mesajı alamadı. O hâlâ birkaç yıl önce Zaman Gazetesi muhabiri Hakkı Dede’yle konuşurkenki havadaydı: “Benim şahsımla ilgili birşey yazma. Ama icraatımla ilgili ne yazarsan yaz. İcraatımdan ötürü bana birşey olmaz. Bu konuda yazdıkların umurumda değil.” O günden bugüne köprülerin altından çok sular akmış olsa gerek, ilk defa Gürüz’e icraatından dolayı birşey oldu.
Çiçeği burnunda cumhurbaşkanı Sezer ise iadeyle hem üniversiteleri sevindirdi, hem de toplumun her kesimince desteklenen hukuk ve demokrasi taleplerinin ilkeli ve icracı bir sahibi olacağını gösterdi.
Gürüz, üniversitede sandıktan çıkan oy sıralamasına bakmaksızın öyle bir liste çıkardı ki, Sezer’in seçme ihtimali olan bütün isimleri eledi. Bu 9 Eylül’de çarpıcı şekilde kendini gösterdi. 449 oy alan Prof. Emin Alıcı ve 389 oy alan Prof. Fethi İdiman’ı liste dışı bırakan YÖK, 3. sıradaki Prof. Faik Sarıalioğlu’nu ilk sıraya yerleştirip peşine tek oy almış iki adayı ekledi. Aynı durum İnönü’deki birinci Prof. Eşref Yüksel ve Atatürk Üniversitesi’ndeki birinci Prof. Cevat Gerni’nin başına da geldi.
Kendini nasıl Köşk’te buldu?
Rektör seçimindeki sistemin çarpıklığının, YÖK’ün akıl almaz tutumunun tuhaf örneği İzmir 9 Eylül Üniversitesi’nde yaşandı. Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Orhan Uslu kim olduğunu bilmediği bir arkadaşının kendisine danışmadan verdiği tek oy sayesinde, kendini YÖK’ün Köşk’e gönderdiği 3 kişilik aday listesinde buldu.
Prof. Orhan Uslu, 22 kişilik YÖK genel kurulundaki oylama sonucunda 449 oy alarak üniversitede sandıktan birinci çıkan Prof. Emin Alıcı ile 389 oyla 2. olan şimdiki rektör Prof. Fethi İdiman’ı liste dışı bıraktı. Ve sandıkta 142 oyla 3. olan Prof. Faik Sarıalioğlu’na kendisi gibi 1 oy alan Prof. Gündüz Gökçe ile birlikte rakip oldu.
Orhan Hoca talihinin de yaver gitmesiyle Köşk’e çıkış hikâyesini şöyle anlattı: “Ben kendime oy vermedim. Arkadaşlardan birinin aklına gelmiş oy pusulasına benim adımı yazmış. Sayım yapılırken bana da bir oy çıktı. Bana oy verileceğinden haberim yoktu. Cumhuriyet Gazetesi’nde ‘Uslu’nun bir oyu kendinin” diye bir yazı çıktı. Çok üzüldüm. Ben aday değildim. Olsaydım bunu ilan ederek seçimlere girerdim ve bir oy almazdım.
Şimdi yasa üniversitelere ‘6 isim bildireceksin’ diyor. Seçim günü gelmiş 3 aday dışında başka aday yok. Birer tane daha isim yazalım demişler, seçimler geçerli sayılsın diye. 7 kişiye de birer oy çıktı. 3 adayı belirlemek için, kural gereği eşit oy alan bu 7 kişi arasında kur’a çekildi. Çekilişte ismi çıkan 3 kişiden biri ben oldum.
Prosedürün işlemesi için kurayla 6 kişilik aday listesine giren 3 isim buna itiraz etmedik. Yasal prosedürün işlerlik kazanması için yardımcı olduk. Bizler aday değildik. Öyle bir niyetimiz olsa çıkar aday oluruz, arkadaşlara deriz ki ‘bize oy verin.’ Bu anlattıklarım teknik bilgiler. Değilse rektörlük seçimlerinde ortada başka hesaplar dönüyor. Onlara girmem.”
Orhan Hoca işin tekniği dışındaki kısmıyla da yüz yüze geldi: “Bana şimdi ‘çekil’ diye baskılar geliyor. Çekilmeyeceğim. Prosedürün işlemesi için adaylığı kabul ettik, sonuna kadar bunu yerine getireceğiz.”
Sezer’in listeyi iadesiyle piyangodan rektör çıkaracak işlemler durduruldu. Ama sistem hâlâ aynı sistem. Aslında bu yapılanlar demokrasiye, hukuka aykırı da olsa yasalara aykırı değildi. Sezer iadeyle komikliklerin önüne geçti, şimdi sıra Meclis’te.
No comments:
Post a Comment