Saturday, August 25, 2007

Kıbrıs’taki asker-sivil kavgasının anlamı...

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=26460

Ali Bayramoğlu - a.bayramoglu@aksiyon.com.tr - Aksiyon , Sayı: 632 - 15.01.2007



Kıbrıs’taki asker-sivil kavgasının anlamı...


KKTC’deki ana sorunlardan birisi askerî vesayet sisteminin yarattığı asker-sivil çatışmasıdır. Bu çatışma özellikle Talat’ın cumhurbaşkanı olmasından sonra iyice ön plana çıkmıştır. Denktaş’ın askerle uyum içindeki mantığı siyaseten iktidardan düşmüş, yerine başka bir anlayış iktidara gelmiştir. Ve bugün bu çerçevede seçimle iktidara gelmiş olan Talat adanın geleceğinde etkin olmak istemekte, yetkilerini denetimsiz ve vetosuz kullanmayı arzu etmektedir.


Kıbrıs’ta yaşanan son kriz Türkiye’nin sorunlarının birkaç yüzünü birden bir çırpıda yeniden resmetti.

Konumuz Kıbrıs’ta Lokmacı barikatındaki köprü yüzünden adadaki Türk askerî gücü ile KKTC’nin siyasi iktidarı arasında yaşanan gerginlik...

Olay özetle şöyle gelişti:

Güney ve Kuzey arasındaki geçişlerin arttırılması amacıyla Talat yönetimi bir süre önce Türk tarafındaki duvarı yıkmıştı. Rum tarafını da kendi tarafındaki duvarı yıkmaya davet etmişti. Rumların bu adımı atmak için öne sürdükleri şartlardan biri, duvar yıkıldıktan sonra Türk tarafında inşa edilen köprünün kaldırılmasıydı. Talat da bu talebi olumlu karşılamış ve icraat aşamasına gelmişti...

Ancak bu icraat adadaki Türk askerî gücü tarafından veto edildi. Korg. Hayri Kıvrıkoğlu Kıbrıs anayasasının geçici 10. maddesine göre adadaki Türkiye Cumhuriyeti askerî birliğinin, “ülkenin iç ve dış güvenliğinden sorumlu olduğunu” söylüyor, “köprünün güvenlik kapsamına girdiğini” ifade ediyor ve hükümetin istediği adımı atmasını engelliyordu.

Açık: Yaşanan kriz aslında KKTC’nin seçimle gelmiş, anayasayla görevlendirilmiş yürütme gücü ile bu gücü kontrol etme işlevini üstlenen Türk askeri arasındaki çekişmenin eseridir.

Ancak kabul etmek gerekir ki meselenin bir çok yüzü var...

Birinci yüzü şudur:

Türk tarafı kendi arasında çatışmaya girmiş, bu çatışma bir açıdan kendi elini zayıflatan bir işlev görmüştür.

Nitekim Türkiye ile KKTC’yi, özellikle asker ile Talat’ı karşı karşıya getiren bu durum muhtemelen Papadopulos’u son derece mutlu etmiştir. “Türk askeri adadaki Türk sivillerine bile müdahale ediyor, onları yönetiyor, dolayısıyla bizim işgalci iddiamızı doğruluyor” deme imkanını bulmuştur.

Bu durumda şu söylenebilir:

Söz konusu olan politik bir zaaftır ve giderilmelidir...

Ancak bu zaafın giderilmesi için uyumsuzluk açısından sorunun nerede olduğunu tespit etmek gerekir. Dahası krizin sorumluluğunu Talat’ın mı yoksa askerin mi taşıdığını ortaya koymak icap eder...

Sanırız böyle bir sorun meselenin ikinci yüzüne gönderme yapacak ve tartışma eksenini tümüyle değiştirecektir...

Zira bu açıdan bakıldığında, KKTC’deki ana sorunlardan biri askerî vesayet sisteminin yarattığı asker-sivil çatışmasıdır.

Bu çatışma özellikle Talat’ın cumhurbaşkanı olmasından sonra iyice ön plana çıkmıştır. Denktaş’ın askerle uyum içindeki mantığı siyaseten iktidardan düşmüş, yerine başka bir anlayış iktidara gelmiştir. Ve bugün bu çerçevede seçimle iktidara gelmiş olan Talat adanın geleceğinde etkin olmak istemekte, yetkilerini denetimsiz ve vetosuz kullanmayı arzu etmektedir.

Velhasıl yaşanan kriz bu açıdan Kıbrıs’ın iç yapısındaki bir değişikliği ifade etmektedir...

Başka bir deyişle Kıbrıs politikası hem Kıbrıs içinde, hem Kıbrıs-Türkiye ilişkilerinde kimi kırılmalar yaşamaktadır.

Bu değişiklikler kendisini ‘üstgeçit meselesi’nde göstermiş, diğer bir ifadeyle bu mesele söz konusu değişim etrafında yaşanan çatışmaların yeni bir aşamasını oluşturmuştur.

Bu çerçevede Talat siyasi yetkisini kullanmaya gayret eder, siyaset alanını genişletmeye çalışırken, asker bu yetkiyi kullandırmamaya, daha doğrusu kendisinde tutmaya gayret etmiştir ve şunu söylemiştir:

“Güvenlik sorumluluğu bende, ayrıca güvenlik konularının hangisi olduğunu ben tespit ederim, ben onay vermedikçe adım atamazsın...”

Açıkçası Talat’ın sonunda galebe çalan, yani üst geçidin yıkımıyla sonuçlanan tutumu yeni Kıbrıs dengelerini, askerin söylemi ise eski Kıbrıs dengelerini ifade etmektedir.

Nedir yeni dengeler?

Kıbrıs’ta yeni dengelerin ne ifade ettiğini anlamak için düne bakmak yeterlidir...

MİT eski Müsteşarı Şenkal Atasagun bir brifingde şöyle demişti:

“100 Türk, 300 Rum’un malına el koydu. Bu evleri, arsaları alanlar sağcı oldu, bu pastadan pay kapamayanlar solcu oldu. Kıbrıs’ta politika bundan ibarettir…”

Gerçekten Kıbrıs politikası yıllardır hukuksuzluk ve talan üzerine kurulu bu kirli yapı ile bu kirli yapıya gerekçe kılınan, çözümsüzlüğe kilitlenmiş ve Kıbrıs ötesi bir durumu tanımlayan milliyetçi söylemden başka birşey ifade etmez…

Milliyetçi söylem bu kirli yapıyı üretmiş, kirli siyaset bu milliyetçi söylemi beslemiştir.

Nitekim bu ikiliyi tam temsil eden Denktaş’ı Kıbrıs’ta yıllardır ayakta tutan iki temel direkten birisi ganimet politikası olmuştur.

Denktaş, resmi Türkiye’nin de onayı ve teşvikiyle başta yakınlarına olmak üzere 10 binlerce dönüm toprak ve evi her gelene, her destekçisine dağıtmıştır.

Denktaş’ın dayandığı ikinci temel direk ise resmi Türkiye’nin nüfus politikaları olmuştur.

Malum, 1974 harekatından sonra 60 bin yerine 300 bin Türk nüfusunu hedef alan bu politika, adaya akın akın Anadolulu yolladı, gelmelerini teşvik edildi, kolaylaştırdı.

En önemli teşviklerden birisi talan edilmekte olan Rum malları, ganimet politikasıydı. Kısacası gelenlere Rum mallarından sunuldu.

Ganimete sarılan aynı zamanda çözümsüzlüğe sarıldı. Nitekim bugün resmi bakış, köken olarak adalıları tehlikeli, olmadı güvenilmez unsurlar olarak görmeye başladı.

Talan sadece mülklerle sınırlı kalmadı. Kıbrıs’ın kendisi de talana uğradı. Dünyaya kapılarını kapayan Türk kesiminde turizm öldü, narenciye ihracatı imkansız hale geldi, bahçeler sarardı, esnaflar ve Türkiye’nin yolladığı parayla maaş alan memurlardan ibaret ekonomi faaliyetiyle ülke otarşik bir yapıya dönüştü.

Doğal olarak sıkı bir baskı sistemi ve askerî düzen inşa edildi. Muhalifler baskı altında tutuldu.

Ve tüm bunlar hem karanlık faaliyetler hem işleyiş açısından Kıbrıs’ı derin devletin arka bahçesi haline getirdi.

Talat dönemi ise ulusalararası konjonktürün de getirileriyle birlikte üç husus ifade ediyor:

1. Kuralların keyfiliğin önüne geçmesi

2. Derin devletin arka bahçesinin temizlenmesi ve şeffaf hale getirilmesi

3. Milliyetçiliğin askercil bir oyun olmaktan çıkarılması ve sivil yönetimin hakimiyetinin sağlanması...

Bu açıdan gidişat iyidir...

No comments: