Birol Uzunay - Aksiyon , Sayı: 481 - 23.02.2004
"Karşı duralım diyen Erez birden askere yakınlaştı" 28 Şubat sürecinin önemli kahramanlarından biri de dönemin devlet bakanı Bekir Aksoy"du. Kaymakamlıkla başlayan "devlet görevinde" İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığına kadar yükselen, Türkiye"nin PKK ve Kuzey Irak politikalarını çizen Bekir Aksoy"a 28 Şubat"ı sorduk. Askerlerin güvendiği, sivillerin sevdiği bir kişi olan Bekir Aksoy, bu dönemin kara kutusu konumunda. İşte o kutuyu biraz açtığımızda 28 Şubat"ın yeni bilinmezlerine ulaştık.? | |
-Refah Yol iktidarının güçlü isimlerinden biri de sizdiniz. 28 Şubat"a giden süreçte iktidarın yanlışları nelerdi? Aslında hükümet iyi gidiyordu. Birçok konuda başarılı adımlar atılmıştı ama ortaya hisler dökülmeye başladı. Her iki gruptan da dökülen bu hisler çatıştı. 28 Şubat hislerin savaşıdır. 28 Şubat"ta temel direkler yoktu ama objeler etrafında tartışmalar oldu. Hükümetimizin sorunu söylemlerdeydi. Taksim"e cami yapma sözü ve Libya gezisi hissidir. Askerin bir iftarı büyütmesi de hissidir. Akıl yönü pek yoktur bu olayların. Rejimin savunuculuğunu üstlenen muhalefet, demokratik yoldan bu işi almak yerine birilerine rejimi havale etti. 28 Şubat zihniyetinden medet uman siyasî ve sivil toplum örgütleri belirdi ve geldik 28 Şubat"a...
-Biz o dönemle ilgili daha çok askerleri ve Refah"ı konuştuk. DYP"nin kritik 28 Şubat toplantısından sonra yaptıkları ya da yapmadıkları hâlâ gizemini koruyor?
Aslında bu sürecin en büyük mağdurlarındandır Doğru Yol Partisi. Milletvekillerini kaybetti, hükümeti alamadı ve bir daha da seçim kazanamadı. 28 Şubat"ta MGK"da alınan kararları konuşmak için DYP"li bakanlarla gizlice toplandık. Zannediyorum 14 Mart"tı. Kararları tek tek ben okudum. Herkes mütevazı cümlelerle kendi düşüncelerini açıkladı. En dikkat çeken cümle ve tavırlarsa Yalım Erez"den geldi. Erez, "Bu bir muhtıradır, karşı duralım" çıkışını yapıyordu. Bense özetle "MGK"da bu kararlar alınmış ve imzalanmış. Önümüzde iki yol var. Bu kararları uygulamak için takvim koyalım ya da istifa edelim" dedim. Tansu Çiller birinci şıkkı beğendi ve kararların hemen kısa, orta ve uzun vadede nasıl uygulanacağının takvime bağlanması gerektiğini söyledi.
-RP"li bakanlardan 28 Şubat kararlarına bir tepki yok muydu?
Erbakan da takvimimize sadık kalacağını belirterek "Askerin dediği yapılacak" dedi. Ancak hükümetin, "Bu kararları uygularız, sorun biter" tezi tutmadı. Öyle bir güvensizlik oluştu ki, ne uygularsanız uygulayın tutmuyordu. Yine toplumun bir kesimi de iktidarı yıkmakta kararlıydı. Bize gaz veren, "Bu bir muhtıradır, karşı duralım" diyen Yalım Erez, söylem değiştirip "Bu kararlar uy-gu-la-na-cak-tır" demeye başladı. Biz çok şaşırdık. Demokrasi havarisi Erez bir anda değişmişti. Sonunda seçim hükümeti kurulmasına ve Tansu Çiller"in başbakanlığında seçime gidilmesine karar verdik.
-Yalım Erez bu sözünün karşılığı olarak neredeyse başbakanlıkla ödüllendirilecekti.
DYP"den istifa edip bakan olma hevesine kapılanlar hemen Yalım Erez"e koştu. Erez de bizi dolduruşa getirip askere karşı duralım derken, kendisi bizzat askerle yakınlaştı ve başbakanlık kendisine verildi. Tansu Hanım ve biz elbette ki bu duruma şaşırıyorduk. Şaşkınlığımızı icraate dönüştürdük ve ben devreye girdim; Hüsamettin Özkan"la yeni bir hükümeti konuşmaya başladım. Hüsamettin Özkan, Ecevit"i ikna etti, ben de Tansu Çiller"i ikna ettim ve seçim hükümeti üzerinde anlaştık. Seçim hükümeti güvenoyu almasa bile onaylanacaktı, her şey ayarlandı. Hüsamettin Özkan ismi o dönemlerde pek gündeme gelmezdi.
Çevik Bir"i görevden alacaktık
-İktidarın Tansu Çiller"e geçmesi kimin fikriydi? İktidara gelseniz Çevik Bir"i gönderecek miydiniz?
Bizim görüşümüzdü, Refah"a da kabul ettirdik. Çevik Bir, Tansu Çiller başbakan olduğunda görevden alınacaktı. Ancak, asker içindeki yer değiştirme kararları çoğu zaman geri çekilebilir; çünkü alt kademeden gelecek birinin Çevik Bir"den daha keskin olmayacağını söyleyemezsiniz.
İstifaları üç beklerken 42 oldu
-DYP"den istifa edebilecek milletvekilleri o dönemde hiç mi hesaplanmadı?
İstifalar olmadan önce Erbakan bizi yanına davet etti. Ben, Hasan Ekinci ve Nevzat Ercan, Erbakan"ın yanına gittik. Hükümet istifa etti ama DYP istifalarla henüz çözülmüş değil. Erbakan, "Arkadaşlar, sizi bir mesaj bildirmek için çağırdım" dedi ve devam etti: "Ben Cumhurbaşkanı"na bir mesaj gönderdim. Bu mesajın cevabı geldi. Arkadaşımı Demirel"e gönderdim ve şunu söylettim: Demirel hesap adamıdır. Meclis"te güvenoyu için 276"yı bulamayan Mesut Yılmaz"a hükümeti vermesin. Demirel de bana cevap göndermiş: Söyleyin Hoca"ya ben hesap adamıyım. 276"yı bulmayan Mesut Yılmaz"a hükümeti vermem ama şu saat itibariyle Mesut Yılmaz 272"yi buldu." Hoca diyor ki biz sağlamız. Biz de yahu dedik 40 milletvekilini kaybetmemiz imkansız. İstifa edebileceklerin sayısını başlarda 8 olarak hesaplıyorduk. Her halukarda güvenoyu alabileceğimizi düşünüyorduk. İsimleri alt alta yazdık; şu ayrılır, şu ayrılmaz diye eledik ve en çok 3 isim ayrılır dedik. 42 istifanın olacağı aklımıza bile gelmemişti. Bunlar ya çok korktukları için ya da bakanlık beklentisiyle partiden ayrılmışlardı.
-Tansu Çiller"in başbakanlığı Türkiye"ye ne kazandıracaktı?
Tansu hanım bu dönemde çok sıkıntılar geçiriyordu. DYP"den ayrılanların ciddi bir duruş gösterememesi sıkıntıydı. İddia ediyorum ki, Tansu Çiller liderliğinde yeni bir hükümet kurulsaydı demokrasimiz yara almayacaktı, 28 Şubat mağdurları oluşmayacaktı. İnsanlar demokrasiye inanacaktı, kitleler mağdur olmayacaktı. Bizle ortak olduktan sonra Refahlılar sistemin içine çekildi. Özelleştirmeci, AB"ci, bireyci oldu bir dönemin Adil Düzencileri...
Çörekçi darbeyi ima etti
-Siz bu dönemde kilit isimdiniz ve askerle hükümetin diyaloğunu sağlıyordunuz. Askerler nerede yanlış yapıyordu?
Mesela, mart ayı içinde kuvvet komutanlarımızdan Çörekçi Paşa beni yemeğe davet etti. 28 Şubat"ın ardından iki hafta geçmiş. Dedim ki, bana biraz gerekçe sayın. Taksim"e cami ve Sincan olaylarını söyledim; bunların hakkından geliriz dedim. Aczimendi hadisesi falan var; bunların yönlendirme olduğu çok belliydi. Bana "Büyük kadrolaşma var" dediler. Üst seviyede kadrolaşılıyor; 200 üst yönetici ve 60 bin adam işe alındı dediler. Hemen cevap verdim: Mevcut hükümetin Refah kanadı bütün atamalarını yapsa 200 kişiyi bulamaz, hem daha atama falan yapamadılar. Müsteşarları falan yok. Demirel de atamaları imzalamadı. 60 bin kişilik kadrolaşmaya gelince... Bu sayının 45 bini öğretmen atamasıdır. Bu atamaları da DYP"li bakan yaptı. 15 bin atama da belediyeler ve kamu bankalarında yapıldı. Müsaade edin de iktidar partisi de 2 bin atama yapsın. Brifingler, basın toplantıları yapılacağını söyleyince, dedim ki "Farz edelim ki iktidar inat ediyor, brifinglerinize ve basın toplantılarınıza aldırış etmiyor. Ne yapacaksınız?" Bana manalı bir biçimde baktı ve gülümsedi. Bir anlamda "Tank çıkacak mı?" diye sormuştum. Anladım ki bir kararlılık var. Ancak tank çıkacağına inanmamıştım. Ama bir yol bulunup bu iktidarın gönderileceğini Ahmet Çörekçi ile görüşünce iyice anlamıştım.
-Dönüp geriye baktığınızda, "Daha tepkili olabilirdik, acı olayları engelleyebilirdik" dediğiniz oluyor mu?
Demokratik ve insanî manada üzerime düşeni yaptım. Ancak bu hadiseler kişilerle olmuyor. Hatta hükümetle, partiyle de olmuyor. Demokrasiyi içine sindiren, rejimin temel ilkelerine riayet eden gruplar birlik olsalardı, demokratik bir güç oluşturabilirlerdi. Her kafadan bir ses çıktı ve demokratik cephe oluşturulamadı. Eğer sivil bir demokrasi girişimi olsaydı her şey daha farklı olabilirdi. Toplu sözleşmelerde dolaplar döndü, sonra bilinen adıyla "5"li Çete" kuruldu. Bence bu dönemin esas suçluları sesini korkudan duyuramayan sivil toplum örgütleri ile darbe yanlısı kuruluşlardır.
-28 Şubat emir komutasını yönlendirenlerin çoğunlukla Alevî kökenli oldukları söylendi?
Kesinlikle hayır. Herkes 28 Şubat sürecinde başta Doğu Aktulga olmak üzere birçok askerin Alevî olduğunu iddia etti. Bu askerlerle yakın çalışan biri olarak hiçbirinin Alevî olmadığını söyleyebilirim. Ben bu konuda şu şakayı yapıyorum: Alevî olsalardı daha ılımlı olurlardı.
Demirel askerden
ve ABD"den korkar
-Dönemin en tartışılan isimlerinden biri de Süleyman Demirel. Kriz zamanlarında Demirel"in performansını nasıl buldunuz?
Süleyman Demirel iki şeyden korkar: ABD"den ve askerden. Dik bir duruşu yoktu. Dik bir duruş olmayınca tarafsız bir muhatap bulunamadı. Demirel darbe mağdurudur ama işin sırrı 8 kere gelip 7 kere gitmesinde. Başka türlü bu sayıya ulaşamazdı. Demokrasiler dik duruşlu adamların rejimidir.
-28 Şubat aynı zamanda bir sinir harbiydi. Bu harp esnasında sizi çok üzen bir olay ya da söz var mı?
Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak"ın bir beyanatı hâlâ yüreğimi sızlatır. Kuzey Irak"taki bir harekette düşen helikopterin sorumluluğu bizim hükümet dönemindeki Maliye Bakanlığına atıldı. Özkasnak "Hükümet para vermedi, biz helikopteri kendi imkanlarımızla kaldırdık" dedi. İşte o "kendi imkanlarımız" sözü benim çok ama çok gücüme gitti. Ne demek kendi imkanlarımız? Türkiye Cumhuriyeti"nin bir tane imkanı vardır o da devletin bütçesidir. Hiç kimsenin kendi imkanı yoktur. Kendi imkanlarımız lafının ardında felsefî bir ayrılık vardı.
-Peki, Amerika bu sürece müdahale etti mi?
Aslında ABD, Refah-Yol iktidarına karşı değildi. Ancak Libya gezisi ve D-8"lerden sonra hükümete ciddi ciddi rest çekmeye başladı. Hükümeti Amerika yıktı diyemem ama yıkılmasına göz yumdu.
-28 Şubat"ın gerekçelerinden biri de Başbakanlık Konutu"nda düzenlenen iftar yemeğiydi. Erbakan bu yemeğe niçin gerek duymuştu?
Size bu iftarın bilinmeyen taraflarını söyleyeyim. Başbakanlık Konutu"ndaki iftar fikri Necmettin Erbakan"ın değil Melih Gökçek"indir. Organizasyon ve düşünce Gökçek"e aittir. İftara doğrudan dinî liderler gelmedi. Aslında çok da büyütülecek bir olay değildi ama dönemin şartlarına göre abartıldı.
"ÇEVİK BİR"İN KIRMIZI ÇİZGİSİ ÇOK TEHLİKELİYDİ"
Bir dönem devletin Kuzey Irak"taki kırmızı çizgilerini, benim de içinde olduğum bir ekip hazırlıyordu. 28 Şubat"ın kudretli askeri Çevik Bir elinde birçok haritayla geldi ve kırmızı çizgileri anlatmaya başladı. Mesut Barzani ve Celal Talabani"nin kuvvetleri arasında kalan bir vadiye asker yerleştirmeyi teklif etti. Biz şaşkınlığımızdan ne yapacağımızı bilemedik; çünkü Türk askeri iki Kürt grubunun arasında ezilir, ikinci bir Sarıkamış olayı yaşanabilirdi. Türk askerinin vadiye yerleşmesini güç bela engelledik. Ben de toplantıya katılanlara kırmızı çizgi, Türk sınırıdır deyin, ortalama bir cevap verin, diye öğüt verdim.
No comments:
Post a Comment