Saturday, August 25, 2007

BÇG’den Takip Kurulu’na uzanan yol

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=17500

Ahmet Ünal - Aksiyon , Sayı: 162 - 10.01.1998



BÇG’den Takip Kurulu’na uzanan yol


BÇG’den Takip Kurulu’na uzanan yol


"Devamlı bir çiçeğe bakarsanız o çiçeğin büyüdüğünü göremezsiniz. Örneğin bir gülün nasıl açtığını farkedemezsiniz. İşte bizde de böyle oldu.”


Çubuk’ta tugay komutanlığı yapan İ. Hakkı Karadayı’nın, “Peki siz hiç böyle bir irticai gelişmenin farkında olmadınız mı?” şeklindeki sorusuna 1979’da İran’daki devrimden kaçarak Türkiye’ye sığınan meslektaşı yukarıdaki cevabı veriyordu.

Silahlı Kuvvetler’in hassasiyetini bu noktada aramak gerekiyor. İran’daki, Cezayir’deki ve Sudan’daki “siyasal İslamcı” gelişmelerin Türkiye’de tekrarlanacağı endişesi vardı.

Bu endişeler 1994 yılında, RP’nin yerel seçimlerdeki başarısıyla yeni bir dönemece girdi. Genelkurmay, RP’yi ve öteki “Siyasal İslamcı” gelişmeleri takibe aldı. 24 Aralık 1995'te RP'nin birinci parti olarak tarihin en büyük oy oranına ulaşması üzerine, görevi sadece bu konuyu takip olan personel görevlendirildi. Sözkonusu personel 1996 Eylül ayında, Jandarma Genel Komutanı Org. Teoman Koman’ın teklifi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Güven Erkaya’nın kendi karargahında yer tahsis etmesiyle Batı Çalışma Grubu adıyla faaliyete başladı.

BÇG’nin amacı, “Refahyol iktidarının muhtemel davranış biçimlerini” anlamak ve takip etmekti. Personeli, Genelkurmay İç Güvenlik Dairesi ve İstihbarat Başkanlığı’nın İstihbarata Karşı Koyma (İKK) Şubesi elemanlarından seçilmişti.

Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı’nın korgeneral kadrosundaki makamı genellikle bahriyelilere tahsis ediliyordu. Bu sebeple bahriyelilerde diğer kuvvetlerden farklı olarak “istihbarat” geleneği de mevcuttu.

Siyasal İslâm broşürü

BÇG safhasına gelinceye kadar bazı hazırlıklar yapılmıştı. İlk ürün daha sonrakilere de kaynaklık edecek “Siyasal İslamın Yayılması” broşürüydü. BÇG’nin faaliyete geçmesiyle broşür biraz daha olgunlaştırılıp “Batı Harekat Konsepti” haline getirildi.

Broşürün gizliliği yoktu. Sivil kesimlere de dağıtılarak belirli bir kamuoyunun oluşması sağlandı. “Gizli” kaşeli, Nisan 1997 tarihli ve Genelkurmay İkinci Başkanı Org. Çevik Bir imzalı “Konsept” ise Hasan Celal Güzel’in basın toplantısıyla kamuoyuna duyuruluncaya kadar gün yüzü görmemişti.

Her ikisinde özetle şu tema işleniyordu: “Siyasal İslamcı faaliyetlerin önü alınmazsa, “Milli Görüşçü partiler” 2000 yılında oyların yüzde 34’ünü alarak tek başlarına iktidara gelecek, 2005 yılındaki genel seçimlerde ise yaklaşık 6 milyon 506 bin ilave din eğitimli seçmenin etkisi ile toplam oyların yüzde 66.94’ünü alarak her konuda mutlak çoğunluğu elde edecekler.”

DİE, DPT ve MEB'in verileriyle 2000 yılı sonrasına yönelik yapılan projeksiyonlar oldukça abartılıydı. Projeksiyon yapılırken “öteki” partilerin oyları sabit tutuluyordu. Dini eğitimli seçmenler hakkında da, hepsinin “Milli Görüşçü” partilere oy vereceği iddiası ise çok partili hayata geçildiği tarihten bugüne merkez sağdaki partilere oy veren kitlelerin tercihlerinin gözden kaçırılması gibi bir mantık hatası içeriyordu.

Ordu tedbirini aldı

Ordunun aldığı tedbir BÇG ile sınırlı değildi. 9 Ocak 1997 tarihinde Başbakanlık Kriz Yönetim Merkezi (BKYM) Yönetmeliği yayınlandı.

3 ay sonra da EMASYA (Emniyet, Asayiş, Yardım) Planı, İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanan bir protokolle devreye girdi. Kaderin garip cilvesi bütün bu “tedbirleri” almak Refahyol’a nasip olmuştu.

BÇG’nin valiler dahil resmi ve sivil bütün kurumların ve temsilcilerinin takibiyle ilgili 5 Mayıs tarihli genelgesi basında yayınlandığı gün dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Güven Erkaya, BÇG’nin İller İdaresi Kanunu’na göre faaliyette bulunan EMASYA’nın bilgi ihtiyacı için kurulduğunu açıklıyordu. Ancak sonraları İçişleri eski Bakanı Meral Akşener tarafından da kısmen dile getirilen şu çelişkinin cevabını vermek kolay değildi:

“BÇG, İller İdaresi Kanunu için çalışacaksa, yani bir anlamda valilere hizmet verecekse, valiler neden ‘tandansı’na göre fişleniyordu?”

Polis EMASYA’dan

işkillendi

Emniyet’in binasının bulunduğu semte izafeten “Yıldız” olarak bilinen İstihbarat Dairesi, EMASYA Planı’nı, “müdahale planı” olarak görüyordu. Öyle ki, toplumsal olaylar sırasında bütün emniyet birimlerinin yanısıra polis istihbaratı da EMASYA komutanlıkları emrine girecekti. Polis, kuşkularını Hanefi Avcı’nın kaleminden İçişleri Bakanlığı’na bildirince, gelişmeler meşhur “Sarmusak davası”na kadar geldi.

Yılmaz: Takip hükümetin işi

Başbakan Yılmaz, Türkmenistan’daki Aşkabat Camii ve Türk Kültür Merkezi’ni gezdikten sonra habercilere şöyle konuşuyordu:

“28 Şubat kararları ve onlara esas olan endişeler, hükümet olarak bizim de paylaştığımız endişelerdi. Orada tespit edilen hususlar bizim de uygulamayı hedeflediğimiz hususlardır. Bunları uygulamak ve takip etmek de TSK’nın değil hükümetin işidir.”

Başbakan Yılmaz’ın bu açıklaması, BÇG’nin faaliyetlerine son verildiği anlamına gelmiyordu. Aksine BÇG Deniz Kuvvetleri’nden alınarak Genelkurmay’a yerleşmişti. Faaliyetleri, kadro, teknik donanım ve yer sıkıntısı çekmeyecek şekilde devam ediyordu. Kara Kuvvetleri’nde tugay komutanlıklarında kadar teşkilatlanmıştı. Bazı kaynaklara göre, istihbarat ağı İsviçre’ye bile uzanıyordu.

28 Şubat’taki görüş ayrılığı

28 Şubat kararları askeri çevrelerde mutabakatla alınsa da, sonrasındaki süreç konusunda iki farklı görüş vardı:

Birinci görüş: Hükümet 18 Maddelik kararı onaylasa da, uygulamada kendi seçmenine karşı bir tavır alacağı için fazla dayanamayarak istifa edecekti. Uygulamada direnmesi halinde psikolojik operasyonla istifaya zorlanacak ve/veya terbiye edilecekti.

İkinci Görüş: Refahyol bu kararı imzalamayacak veya uygulamayacaktı. Bunun üzerine Kriz Yönetimi’ne geçilecekti. Kriz yönetiminin ikinci basamağı Sıkıyönetim’di. Bunun askeri çevrelerdeki anlamı; “Kapalı Darbe” idi.

Zaten, “dış düşmanların içerdeki uzantılarıyla ne zaman başlayacağı belli olmayan silahlı mücadele için” her türlü hazırlık 16 Nisan tarihinde tamamlanmıştı. 2. Kolordu Komutanı Korg. Hasan Maratlı imzasıyla yayınlanan şu emir o günlerin atmosferini gayet açık özetliyor:

“13 Ocak 1997’den 16 Nisan 1997'ye kadar 2. Kolordu tüm gayretlerini sefere dönük planların başarı ile uygulanması için hazırlık faaliyetlerini artırmaya hasredecektir. Dış düşmanlarımızla açıktan silahlı mücadele mevcut değildir. Fakat onların uzantıları olan iç düşmanlarla silahlı mücadeleye de girmiş bulunmaktayız. Ne zaman başlayacağı belli olmayan silahlı mücadele için içerisinde bulunduğumuz zaman dilimi bir ateşkes dönemi olarak değerlendirilip...”

Camlı Köşk toplantısı

Türkiye aylarca patlamaya hazır bir bombanın her an ateşlenebileceği endişesiyle siviliyle askeriyle “alarm” pozisyonunda bekledi. İzleyiciler 12 — 13 Haziran’da neredeyse, ABD — Türkiye arasındaki mesaj trafiğinin de etkisiyle heyecandan küçük dilini yutacaktı. Komuta kademesinin, 13 Haziran gecesi Çankaya Köşkü’nde Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bulunmadığı Camlı Köşk toplantısı, yurtiçi ve yurtdışından gelen tepkilerden sonra sessizce sona eriyordu.

Kamuoyu, 4 Ağustos tarihli YAŞ toplantısında, 4 kuvvet komutanının sessiz sedasız emekliye sevkedilmesiyle ordunun disiplininin bozulmadığını görüp rahat bir nefes aldı.

Sivilleşme başladı mı?

Bugün artık, Başbakanlık Takip ve Koordinasyon Kurulu sivil bir ortamdaki ilk toplantısını 11 Aralık’ta Başbakanlık binasında gerçekleştirdi. 406 Sayılı MGK Kararı’nın 18 maddesinin uygulanmasından sorumlu makamların koordinatörlerinin aylık verilerinin MGK’ya yansıtılması amacıyla oluşturulan kurul Refahyol döneminde MGK’da toplanıyordu.

Başbakan Mesut Yılmaz’ın talimatıyla “sivil” bir ortama çekilen kurul bugüne kadarki icraatlarıyla BÇG’yi aratmayacak bir görüntü verdi.

Kurul’un MGK’ya göre anlamı ise, “Cumhuriyet ilkelerinin 2000’li yılların Türkiye vizyonunu ve Türkiye’nin toplumsal profilinin Atatürkçü bir zeminde Siyasal İslam’ın Türkiye’deki potansiyel ve kısmen harekete geçmiş kinetik tehdidiyle mücadele noktasında devletin tüm kurumlarının hükümet koordinasyonunda yürütülmesi” idi.

Kurul sadece tedbirleri uygulamakla kalmayıp, periyodik zaman dilimlerinde mevcut tehdidin ve irticai akımların hareket ve stratejilerini tesbit ederek mücadele yöntemlerini güncelleştirecek ve geliştirecekti.

Ancak kurul tarafından basına yapılan açıklamalarda, “irticai akımlarla, samimi olarak dinine ve ülkesine bağlı vatandaşların ayrımının yapılması üzerinde hassasiyetle durulduğunun” altı çiziliyordu.

Açıklamalarda geçmiş hükümet dönemi ise, “hiç bir tedbir tam anlamıyla ugulanmadığı gibi, özellikle kendilerine yakın kuruluşları kollayıcı bir tutum sergiledikleri” ifadeleriyle eleştiriliyordu.

Kurul’un yapısı

Milli Eğitim, Adalet ve İçişleri bakanlıklarının müsteşarları Başbakanlık Müsteşarı Yaşar Yazıcıoğlu Başkanlığı’nda toplanıyor. Sekreteryasını ilgili Başbakanlık müsteşar yardımcısı yapıyor. Sekreterya’da önceki hükümet döneminde atanan Güvenlik İşleri Başkanı da görev yapıyor.

İlk toplantılara katılamadığı için rahatsızlıklarını dillendiren Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı yetkilileri kurul toplantılarına katılabilecekler. MGK yetkilileri de MGK’da görüşülecek konular hakkında bilgi veriyorlar. Emniyet yetkililerinin yanısıra ilgisine göre, Diyanet, Vakıflar vb. kurum temsilcileri de toplantıya katılabilecekler.

MGK gündemine hazırlık

Kurul sivil ortamdaki ikinci toplantısını 14 Ocak’ta yapacak. Ay sonunda yapılacak MGK’da görüşülecek olan, “irticai sermaye” konusunda bazı tedbirler gündeme alınacak.

Tedbirler özetle şöyle:

Hazine Müsteşarlığı ile Sermaye Piyasası Kurulu(SPK)’nun yetkilerinin artırılması, özel finans kurumları’nın daha sıkı denetlenmesi görüşülecek. Döviz bürolarının kumarhanelerden fazla kara para aklayan kurumlar olarak yasal takibinin yapılması da gündemde yerini alacak.

TSK’nın kendi personeline uyguladığı tavrın, İçişleri Bakanlığı ve diğer kamu personeline de uygulanması için disiplin suçuyla ilgili mevzuatta düzenlemeler yapılması için yapılan çalışmalar tartışılacak.

28 Şubat tarihli 18 maddenin uygulanması konusunda, MEB, İçişleri ve Adalet Bakanlıkları’na ‘hatırlatma’ yapılarak, valiliklere ikaz mahiyetinde genelge gönderilmesi konusu tekrar görüşülecek.

BÇG illegal değil

BÇG’nin meşruiyeti mahkeme kanalıyla da teyidli. Hasan Celal Güzel’in, Org. Çevik Bir ve BÇG çalışanları hakkında, “Anayasal düzeni yıkmaya teşebbüs” suçlamasıyla yaptığı şikayete, mahkeme, BÇG’nin “illegal faaliyet göstermediği”ni ve varlığının ve amacının Anayasa’da belirtilen “Demokratik, laik, sosyal hukuk devletini korumak” olduğunu belirterek takipsizlik kararı vermişti.

Asker Batı Hareket Konsepti ile varmak istediği sonucu, “50 yıllık bir süreç içerisinde planlı olarak ideoloji haline getirilmeye çalışılan “Dini esaslara dayalı devlet anlayışı”nın ancak kısa ve uzun vadeli çözüm tarzları içeren devlet politikaları ile önlenebileceği kaçınılmazdır” sözleriyle anlatıyor.

Kısaca, MGK ve onun minyatür bir modeli olan BTK, bu politikayı çizecek.

Peki, Konsept’i dışarıya kim sızdırdı? Bu soruya henüz kimse bir cevap veremiyor?

Kim ve neden?

No comments: