Saturday, August 25, 2007

Askerî vesayete son verme şansı

http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=570939&keyfield=C3BC6D6974206B61726461C59F

Zaman , 29 Temmuz 2007, Pazar



[Yorum - Dr. Ümit Kardaş]

Askerî vesayete son verme şansı



Seçmenin sandıkta verdiği mesajı özellikle iki kurumun iyi analiz etmesi gerekmektedir. Bu kurumlardan biri silahlı bürokrasi olan TSK, diğeri ise bir siyasi parti olan CHP'dir.



TSK bu seçim sonucunu 1960 yılından bu yana her türlü askeri müdahaleden sonra yapılan seçim sonuçlarıyla birlikte değerlendirmelidir. Toplumun kozmopolit yapısı ve uzun bir süreden beri devam eden hızlı göç olgusu yine her alanda dışa açılmanın yarattığı beklenti ve umutlar ve bu durumun yarattığı değişim dalgası sosyolojik, siyasi ve ekonomik değerlendirme ve analizleri dahi kısa sürede yetersiz kılabilmektedir. Bu hızlı değişim dalgasının bilimsel olarak izlenmesi ve siyasi alanda yeni değerlendirmeler ve projeler üretilmesi hususları değişimin hızına yetişememektedir. Dış güvenlik ve düşmana karşı mücadele anlayış ve teknikleri üzerine kurumsallaşmış olan ya da en azından kurumsallaşmış olması gereken silahlı bir kurumun sözünü ettiğimiz bu alanı kendi alanı gibi sahiplenip, çeşitli müdahalelerde bulunarak toplum mühendisliğine kalkması demokrasiyle bağdaşır bir durum olmadığı gibi, kurumsal uzmanlığı ve algılarının dışına çıkarak siyasetin, bilimin ve hukukun alanına girmesi kendisini başarısız kılmakta, güç ve prestij yitirmesine neden olmaktadır. Ayrıca bu durum halkın gerçek sorunlarının tartışılmasını ve çözümünü bloke etmekte ve ülkenin dış dünyadaki algılanma eşiğini düşürmektedir. Seçkinci bir anlayışla küçümsenen, doğruyu yanlıştan ayırt etme yeteneği olmadığı düşünülen, sürekli bir göçle hızlı bir değişim yaşayan ya da geldiği yerde tutunmaya çalışan veya kişiliği ile kamusal alanda var olmak isteyen ve halkın büyük bir kesimini oluşturan seçmen, vesayet altında tutulması gereken çocuk muamelesi görmek istememekte, kendi iradesiyle seçtiği temsilcilerinin yetki alanlarına müdahale edilmesine, onların hırpalanmalarına ve mağdur edilmelerine tepki göstermekte ve mağduriyet duygusu üzerinden kendisini vekilleriyle özdeşleştirmektedir. Bu seçmen kitlesi, yerleşik kentli, sosyo-ekonomik statüsü daha yüksek, laiklikten çok yaşam biçimini tehdit altında gören seçmen kitlesine göre adam yerine konmayışın uyandırdığı bilinç ve tarihsel sağduyuyla demokrasi, özgürlük ve sosyal refah güzergahını dolayısıyla korkuyu değil, umudu işaret etmektedir. AKP'nin bu güzergahta ne kadar irade göstereceği bilinmemekle beraber en azından halka bu umudu verdiği görülmektedir. TSK'nın dış güvenlik alanında güçlü ve yeterli olması ve kurumsal prestijini onarması bakımından kendi asli görevine dönmesi bir zorunluluktur. TSK'nın siyaset yapmak, makro ve mikro siyasetin içinde yer alarak çözüm üretmek, toplum mühendisliği yoluyla topluma, siyasete ve yargıya müdahale etmek gibi bir görevi ve yetkisi bulunmamaktadır. Bu nedenle suç oluşturan bu eylemleri gerçekleştiren asker kişiler hakkında rütbe ve konumu ne olursa olsun cezai ve idari yaptırımlar uygulanmalıdır. Yeni yapılacak anayasada yargıda iki başlılığa son verilerek, yargılama birliği sağlanmalı, asker kişilerin tabii hakimleri önünde yargılanmaları yolu açılmalıdır. TSK da bazı yetersiz ve ihtiraslı siyasetçi ve bürokratların telkinlerine itibar etmeyip, kurumun itibar ve prestijini korumalı ve milletin ordusu olarak halkın verdiği demokrasi mesajını iyi değerlendirip, kendi asli görevine dönmelidir. Her yurttaş kendi asli görevini iyi yaptığı zaman sorumlu bir yurttaş olarak görevini yerine getirmiş olur. Nitekim Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde İttihatçıların orduyu siyasete sokmaları kendi karşıtlarının da ordu içinde örgütlenmeleri sonucuna yol açmıştır (Halaskar Zabitan Grubu, Temmuz 1912 darbesi). Bu durum orduda disiplinsizliğe ve ordunun gücünün sarsılmasına neden olmuştur. Siyasi alanda etken olması sonucu kendi görevini yapamaz duruma düşen ordu siyaset adamlarını sorumluluk duygusundan yoksun kılmıştır. Siyasi işlere yakın ilgi gösteren ordu Balkan hezimeti gibi bir başarısızlık yaşamış ve 1912'de Rumeli'de ordu içinde ülkenin siyasi istikrarını etkileyecek kaynamalar başlamış, bu durum kaygılar yaratmıştır. TSK'nın Osmanlı'nın son dönemi ile 1950-2007 arasındaki dönemi özellikle son seçim sonuçlarıyla birlikte iyi analiz etmesi ülke ve kurum açısından yaşamsal önemdedir.

II. Meşrutiyet döneminin açılmasında önemli rol oynayan ordunun İttihat ve Terakki üzerinden siyasetle ilgilenmesi devletin siyasi varlığı bakımından olumsuz sonuçlar doğurmuştur. En büyük hata olarak nitelendirilen ordunun siyasi işlere iştirak etmesi veya ettirilmesi durumu sonunda siyasi ihtirasların tatmininde askerî gücün araç olarak kullanılmasına yol açmıştır. Gerek İttihat ve Terakki ve gerekse muhalefet iktidarı elde etmenin ve iktidarda kalmanın yolunu ordunun yardımında ve onun siyasi işlere müdahale etmesinde aramışlardır. Bu geleneğin imparatorluktan günümüze miras kaldığı görülmektedir. Nitekim CHP bu geleneği çok partili rejime geçildiğinden beri aynen sürdürmüş ve son dönemde ordu ile bir blok oluşturmuştur. CHP otoriter bir devlet partisi olarak devletle, özellikle orduyla bütünleşirken yaşam biçimlerinin değişeceği endişesi ve korkusu yaşayan kesimi dışında halkın büyük çoğunluğundan kopmuş, bunun sonucu olarak bu tablo içerisinde değişen dünya ve ülke koşullarını göz önüne alıp, sorunları çözmeye yönelik değişim programını sistem eleştirisi üzerine inşa etmesi gerekirken bunu yapamamış, halka ulaşacak kanalları açık tutan ve parti içi demokrasiyi yaşama geçiren, düzeyli muhalefet seçeneklerini barındıran bir yapıya kavuşamamıştır. Monark bir parti lideri, oligarşik bir kadro ve bu yapıya bağlı merkez yönetimi, parti örgütleri, delegeler ve meclis grubuyla otokratik, çözüm üretemeyen ve toplumu devletleştirmeye çalışan bir yapılanmanın çürümesi kaçınılmazdı. Bir yapı salt yolsuzluk nedeniyle çürümez. Bir yapı monark anlayışıyla yönetiliyorsa, değişimleri öngörmüyorsa, çözüm ve yenilik üretemiyorsa, bilgili ve düzeyli muhalefet seçeneğini içinde barındırmıyorsa böyle bir yapı sonunda çürür. Ve kendisine yaratacağı muhalefet ancak şiddeti barındıran öfke, sığlık ve kalitesizlikle kendisini gösterir. CHP'nin bugün geldiği noktada daha milliyetçi, daha laikçi, daha otokratik, daha antidemokratik bir parti olduğu kesindir. Seçim sonuçlarından CHP lideri ve yönetim kadrosunun kişisel sorumluluk duymamaları ahlaki ve hukuki izahın dışındadır. Aslında bu partinin sosyal demokrat bir parti olması istenilmemelidir. CHP'nin kurumsal ve tarihsel olarak sosyal demokrat bir partiye dönüşme imkanı bulunmamaktadır. Devletçi gelenekten gelen bu partinin marjinal bir parti olarak kalması daha uygundur. Bu nedenle ilkelere bağlılıkları ve tutarlılıklarıyla siyasetin kenarında kalmış sol kesim ile siyasetin dışında kalmış sol kesimin bir araya gelerek yeni evrensel bir sol anlayışla gerçek bir sosyal demokrat partiyi inşa etmeleri gerekmektedir. AKP demokrasinin ve sol değerlerin tek ve yeterli adresi olamaz. Bu AKP'ye de haksızlıktır. AKP'ye karşı gerçek sol bir seçeneği barındırmayan rejimin devamı imkansızdır. AKP'ye karşı iktidar olma iddiasını da ortaya koyan gerçek bir muhalefeti ancak yeni bir sol parti yapabilir. Çünkü AKP artık merkez sağ alana oturmuştur. Sol ideolojinin birikimli ve deneyimli aydınları, politikacıları ve duyarlı bir halk tabanı bulunmaktadır. Üstelik ülkenin yaşadığı çözülme ve göç olayı nedeniyle halkın sol söylemle buluşması ve bunun sonucu olarak tabanın genişlemesi kolaylaşmıştır. Kürt yurttaşların da bu partide yer alarak sorunlarının çözümünü bir kitle partisinde aramalarının yolu açılmış olacaktır.

Dr. Ümit Kardaş
29 Temmuz 2007, Pazar

No comments: