Mümtaz'er Türköne , Zaman , 28.subat.2007
28 Şubatın İdeolojisi: Türk usulü nasyonal sosyalizm
28 Şubat'ın zirve yaptığı günlerde, Genelkurmay İkinci
Başkanı hâlâ hizaya girmeyen köşe yazarlarından şikâyetini,
ünlü gazete patronuna iletmiştir. Gazete patronu, biraz da
çalışanlarını koruma kaygısıyla olsa gerek yazarlarla
28 Şubat'ta adı çok sık duyulan bu generali bir toplantıda
yan yana getirir.
Taha Akyol, şu soruyu sorar: "Niye Türk toplumunun
geleneklerine bu kadar karşı çıkıyorsunuz? Bunun için
Türkiye'de çok değerli sosyologlar var. Niye onlara
danışmıyorsunuz?" Cevap, 28 Şubat'ın düşünce dünyasını
özetlemektedir: "Eğer sosyologlara danışırsak bu konudaki
kararlılığımız dağılır." Aynı generalin imzasını taşıyan
"Batı Harekât Konsepti" başlıklı metinde, aslında gazeteci
Akyol'un sorduğu sorunun cevabı bulunmaktadır. Belgenin
"İrticaî faaliyetlerin yakın gelecekteki durumuna dair
değerlendirme" ana başlığının altında, ilk iki sırada yer
alan "Gelir dağılımı dengesizliğinden kaynaklanan tehdit",
"İşsizlikten kaynaklanan tehdit" alt başlıklarından sonra
üçüncü sıradaki başlık aynen şöyledir: "Türk milletinin
dinine, örf ve âdetlerine bağlılığından kaynaklanan
tehdit."
"Türk milletinin dinine, örf ve âdetlerine bağlılığı"nın
bir tehdit olarak tanımlanmasını, "din karşıtlığı" veya
"millî-manevî değerlere düşmanlık" olarak kabul etmek,
oldukça iyimser bir değerlendirme olacaktır. Bu ifade,
Anayasa'nın başlangıç hükümlerine, 24. maddesine ve Millî
Eğitim Kanunu'nun amaç hükümlerine açıkça aykırı ve suç
niteliğindedir. Ama burada daha vahim bir durum
bulunmaktadır. Bu ifade Türk milletine ve onun tarihine
yabancılık ve buram buram cehalet kokmaktadır. Cehaletin
gerekçesi ise "kararlılığın dağılması" endişesidir. "Bir
fikri olmayanın kararlılığından ne çıkar?" sorusunu
soruyorsanız, düşünce tarihinde bunun da bir karşılığı
olduğunu hatırlatmamız gerekir. Fikrin olmadığı
kararlılıktan faşizm çıkar. 28 Şubatçıların biraz
cehaletlerinden, biraz da mecburiyetlerinden dolayı
benimsedikleri, belki de benimsemek zorunda kaldıkları
ideolojinin adı faşizmdir.
İtalyanların Il Duce'si Benito Mussolini, yakın tarihimize
yabancı değildir. Türkçede daha Latin harfleri kabul
edilmeden önce çevrilmiş "Faşizm" isimli bir kitap bile
bulunmaktadır. Tek parti döneminin seçkinleri, İtalya'daki
faşist yönetimi kendi arzu ve isteklerine eldiven gibi
uygun buldukları için, epeyce iktibas yapmışlardır.
Atatürk'ün ölümünden sonra cumhurbaşkanı olan İsmet
İnönü'ye layık görülen "Millî Şef" unvânı, Mussolini'nin
kullandığı "Duce"den aşırmadır. Aynı yılların başbakanı
Recep Peker, faşist bir ülke inşa etmek için çok mesai
harcamıştır.
Faşizm: Önce eylem, sonra fikir
"Duce şu anda ne düşünüyorsa faşizm odur." Bu söz,
faşist ideolojinin özetidir. Faşizm düşünceye değil eyleme
dayanır. Eylem ise, tabiî sıradan insanların değil,
kararını uygulatabilecek kitlelere, asker gibi emre hazır
bekleyen kıtalara sahip olanların, yani liderlerin veya
siyasetle uğraşan komutanların ayrıcalığıdır. Lider veya
komuta eden, özgürce durumu değerlendirecek ve eyleme
geçecektir. Emir alanların karardan, sadece eylem için
ayağa kaldırıldıkları zaman haberleri olacaktır. Sonra, bu
eylemden bir düşünce çıkartılacaktır. Önce eylem, sonra
düşünce gelecektir; düşünce sonradan sadece eylemi
meşrûlaştırmak için devreye girmektedir. 28 Şubat'ın
ideolojisi, cehaletin kutsandığı ve ilkelliğin egemen
olduğu işte bu ideoloji, yani faşizmdir. Fazla bilgi,
"kararlılığı engelleyen" gereksiz bir yükten ibarettir.
Faşizmin İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıntıları arasında yok
olan mottolarının, 28 Şubatçılar tarafından hatırlanarak
yeniden gün yüzüne çıkartılması, biraz da cehaletin
verdiği cesarettendir. Çevik Bir'in I. Ordu komutanı iken
duvarlara yazdırdığı "Orduya sadakat şerefimizdir" sloganı
gibi. Bu slogan Nazi flamalarında ve SS kasaturalarında
yer alan "Unsere ehre heisst treue" sözünün tercümesidir
ve sorgusuz sualsiz sadakat bekleyen faşist ideolojinin
"sadakat şerefimizdir" ana fikrini anlatmaktadır.
Faşistlerin millete veya vatana sadakati içine alan bu
mottosu, bizimkiler tarafından bir adım daha ileri
taşınmaktadır. "Orduya sadakat", ordunun da varlık sebebi
olan vatana ve millete olan sadakati, faşizmin bile
hayallerini zorlayacak bir alana, silahlı kuvvetlere
hasretmektedir. Terslik şudur: Ordu, sadakat odağı
değildir. Askerî hiyerarşi içinde üstlere sadakat
gösterilmez; itaat edilir. İdeolojiler, sadakati parti
gibi siyasî örgütlere yönlendirir. Ordu, kendisi için var
olan bağımsız bir siyasî değer değildir. O zaman ilişki
tersine döner; vatan ve millet için var olan ordunun
yerini, ordu için var olan vatan ve millet alır. Eğer
sadakat gösterilecekse, ordu da, ordu mensupları da, tek
tek vatandaşlar da millete ve vatana sadakat göstermek
zorundadır.
Bugün, marjinal bir akım olarak kendisinden söz ettiren
"Yeni Ulusalcılık" da, 28 Şubat'ın başlattığı curcunadan
beslenen ve faşizme uzanan bir ideolojik yozlaşma halidir.
"Kararlılığı dağıtmamak" için sosyologlara danışmayan
28 Şubatçılar, sosyologların da içinde yer aldığı
üniversiteleri, Batı Çalışma Grubu marifetiyle, irtica
brifinglerinde aydınlatmıştır. Faşizm, bulaşıcı bir
virüstür. Kolay ve kestirme yollar, sınırsız otorite ve
tutarsızlık, üstelik sorumsuzluk birçok insana cazip
gelmektedir. Özgür ve özerk üniversite, irtica
brifinglerinin sığ ve mekanik analizlerini sindirebilmek
için eylemi düşüncenin önüne koymak gibi faşizmin
kalıpları içine giren sapmalara sahne olmuştur. Bu
sapmalar boyunca, Atatürkçülüğün faşizan yorumları
da üretilmektedir.
Uludağ Üniversitesi Rektörü'nün 18 Şubat 2004 tarihinde
"Bilimin Işığında Aydınlanma Seminerleri"nde yaptığı
konuşma böyle bir sapma halini temsil ediyor. Tıp
Profesörü Yurtkuran, Atatürkçülüğün diğer ideolojilerden
farkını "fikirden önce eylemin gelmesi" ile açıklıyor:
"Atatürkçü düşünce sisteminde önce eylem gelir. Klasik
ideolojilere göre teoriden hareketle uygulama gelmemiş,
bizzat uygulama Kemalizm'in çehresini belirlemiştir."
Anlatılan şeyin Atatürkçülüğe değil faşizme ait olduğunu,
"eylemin düşünceden önce gelmesi"nin faşizmin doğrudan
kendisi olduğunu bilmemenin suçu, bu tıp profesörüne
değil, 28 Şubat'ın berbat iklimine aittir. "İrtica
brifingleri" işte bu berbat iklimin "eylemden sonra gelen
fikrî karşılıkları" olarak tarihin kayıtlarına geçmiş
durumdadır.
28 Şubat sonrasında yargı, üniversite ve medya
mensuplarına verilen brifinglerde savunulan tezler,
tedavüle giren "28 Şubat İdeolojisi"nin dar çerçevesini
yansıtmaktadır. Gerçi bu brifingler Refahyol Hükümeti'ne
dehşet, bürokrasiye ve medyaya da korku salmak içindir.
Ama sonuçta bu brifingler verilmiş ve katılanlara uzun
uzun bir şeyler anlatılmıştır. Bu "bir şeyler" 28 Şubat'ın
tedavüle soktuğu "fikir ve bilim"i temsil etmektedir.
Marksist sınıf analizleri
Bu brifinglerin birkaç ana tezi bulunmaktadır. Tezlerden
ilki, Marksist araştırmacı Faik Bulut'un "Yeşil Sermaye
Nereye?" başlıklı kitabının özetidir. Bu kitaptan iktibas
edilerek sermaye arasında rengi "yeşil" olan bir kategori
icat edilmekte ve istatistikî kesinlikle, yine bu kitaptan
iktibasla keskin hatlarıyla hedef tahtasına konmaktadır.
Bu tez, piyasa ekonomisinin kurallarını boydan boya
yıkarak 2000 ve 2001 bankacılık krizine giden yolun ilk
taşlarını döşemiştir. Pazar ekonomisi, ahbap-çavuş
kapitalizminin hegemonyası altında ezilmiştir. Başından
sonuna kadar bir yolsuzluklar süreci olan 28 Şubat'ın
döşediği diğer taşlar bankacılık sektörünü yıkıma uğratacak
olan usulsüzlükler ve suistimallerdir. Serbest piyasa
düzeni, Marksizm'den ödünç alınan bu ilkel tezlerin
saldırısı altında çökmüştür. "Siyasal İslâmın Yayılması"
başlıklı küçük bir broşüre sığdırılan görüşler, geri
kalan tezleri özetlemektedir. Bu broşür, bir gelecek
projeksiyonu içermektedir. İki temel varsayımı vardır:
Birincisi, "din eğitimi alan mürteci olur". İkincisi,
"yoksulluk irticanın aslî kaynağıdır". Bu iki tez yan
yana getirildiği zaman, Türkiye'nin geleceğini karartacak
olan irticanın ulaşacağı tehlikeli boyutlar ortaya
çıkmaktadır. Kur'an kursları ve imam hatipler, yoksullukla
birleşerek mürteci yetiştirmektedir. Bu analizler Klasik
Marksizm'in bile, Marksizm'i ekonomizme indirgediği için
küçümseyeceği ilkel ve mekanik, altyapının
belirleyiciliğine dayanan sınıf analizleridir.
Bu analizlerle kesin bir sonuca ulaşılmakta, Millî
Görüş'ün yani o zamanın Refah Partisi'nin % 66 oyla
iktidara geleceği ileri sürülmektedir. Ne kadar sağlam bir
denklem değil mi? İmam hatipleri ve Kur'an kurslarını,
yoksullukla birleştirdiğiniz zaman ortaya % 66 oy çıkıyor.
Bu mekanik kesinlikten, rejimi kurtarmak için tek çözüm
çıkmaktadır: "Din eğitimi yasaklanmalıdır." 1997'de
yapılan bu öngörü, ironik ve farklı bir şekilde
gerçekleşmiştir. Din eğitiminin önü önerildiği şekilde
kesilmiş; ama 28 Şubat sürecinin banka yolsuzlukları
yüzünden yoksullaşan halk 2002 yılında iktidarı,
28 Şubatçıların Millî Görüşçü olarak hapse attığı bir
adamın liderliğindeki partiye teslim etmiştir. Oy oranı
% 66 değildir; ama Meclis'teki temsili bu orana
yaklaşmaktadır.
28 Şubat İdeolojİsİ: 'Yenİ UlusalcIlIk'
Türkiye'de 28 Şubat'ın da beslendiği darbe geleneği, Türk
Silahlı Kuvvetleri'nin geleneklerinin, Türk tarihinin
özgün karakterinin eseri değildir. 27 Mayıs'la birlikte
başlayan bu gelenek, ordu içinde elindeki silahı ve
komuta ettiği askeri iktidara tahvil etmeye çalışan
İttihatçı komitacılığın, yani çeteciliğin tezahürüdür.
Elinizde silah ve komutanız altında askerler var. Bundan
kişisel bir çıkar elde etmeye niyetlenirseniz önce bir
çete kurarsınız. Bu çeteye, üzerinizde üniforma olduğu
için "cunta" denir. Sonra darbe yaparsınız. Önce eylemi
yapıp, akabinde eyleminize meşruiyet aradığınız zaman,
düşüncede yaratıcı olamadığınız için tedavüldekilerden
birine müracaat edersiniz.
Türk ordusu içindeki 27 Mayıs'la başlayan cuntacı damarın
ilk müracaat ettiği düşünce Baasçılık, yani Arap
sosyalizmidir. Bu düşüncenin özü, Marksist sınıf
analizleri ve anti-emperyalist milliyetçiliktir. Bunun
Türk versiyonu olan "27 Mayıs Ak Devrimi", askerî
gelenekleri kuvvetli bir topluma yaslandığı için daha
fazla hiyerarşik ve otoriter bir versiyon üretmiştir. Hem
sosyalizmi, hem de milliyetçiliği güçlü bir sentezle,
fazla da kafa yormadan bir araya getirmek istiyorsanız
elinizin altında kuvvetli birikimiyle nasyonal sosyalizm
yani Alman faşizmi durmaktadır. 27 Mayıs'tan sonra ikiye
ayrılarak hem sağa hem de sola savrulan bu gelenek, ilk
defa 28 Şubat Süreci'nde yeniden bir senteze tabi
tutulmuştur. Bu sentezin adı sol milliyetçilik veya
ulusalcılık değil nasyonal sosyalizm yani faşizmdir.
Bugün 28 Şubat ideolojisi olarak yükselen 'Yeni
Ulusalcılık'ın nasıl bir ideoloji olduğunu anlamaya
çalışanlar, sosyalizmle milliyetçiliğin sentezlendiği
geleneği yeniden gözden geçirmelidir. Sorel'in sosyalist
mi, yoksa faşist mi olduğuna bir türlü karar veremeyen
düşünce tarihinin tartışmaları bizdeki bu ilkel senteze
ışık tutacak ipuçlarını taşıyor. Hem solcu olmak,
kapitalizmden ve liberalizmden nefret etmek, Kürt
düşmanlığını ırkçılıkla temellendirmek; anti-emperyalist
olmak bir yandan da otokratik askerî bir yönetimi
demokrasiden ölesiye nefret ederek savunmak ve devleti
ulu bir mabud gibi yükseklere yerleştirmek nasıl mümkün
olabilir? Bunun bir tek yolu vardır: Faşizm.
Faşizmi, bir siyasî eğilimi nitelemek yerine bir hakaret
olarak kullananların "Yeni Ulusalcılık"ı bu gözle yeniden
değerlendirmesi gerekir. Brifing salonlarında vülger bir
Marksizm'le kendini ele veren 28 Şubat'ın ideolojisinin
elimizdeki zengin ideolojiler listesindeki karşılığını
arayanların ise Alman nasyonal sosyalizmine ve İtalyan
faşizmine müracaat etmesi gerekir. Dört askerî darbemizden
ikisi cunta eseridir, ikisi ise emir- komuta zincirine
riayet edilerek gerçekleştirilmiştir. Emir komutaya uyan
darbeler, meşruiyetini kurumsal yapısına dayandırdığı için
ideolojik arayışlara girmek yerine sınırları belirsiz
yumuşak bir Atatürkçülükle iktifa etmiştir. 28 Şubat
Süreci, tıpkı 27 Mayıs gibi bir cunta eseridir. Cuntanın
yani çetenin adı, hepimizin bildiği Batı Çalışma Grubu'dur.
Bütün cuntalar gibi ideolojik bir desteğe ihtiyaç duymuş
ve el yordamı ile bulduğu nasyonal sosyalizme dört elle
sarılmıştır.
28 Şubat'ın ideolojisi işte bu el yordamı ile bulunmuş,
ama ısrarla savunulmuş Türk tipi bir nasyonal sosyalizmdir.
Ve bu ideoloji günümüzün Yeni Ulusalcı akımı tarafından
hakkıyla temsil edilmektedir.
Monday, July 16, 2007
28 Şubatın İdeolojisi: Türk usulü nasyonal sosyalizm
http://www.zaman.com.tr/webapp-tr/haber.do?haberno=506570
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment